Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

bir vakit

  • 1 bir

    bir ein; Eins f; Artikel ein, eine; einzig (z.B. Gott); (nicht verschieden) gleich; gemeinsam (z.B. Kasse); nur allein ich, du; ein Mal; adv einmal; mal;
    bir araba eine Fuhre; fig eine Menge;
    bir araya zusammen;
    bir araya gelmek zusammenkommen;
    bir aşağı bir yukarı dolaşmak hin- und herspazieren;
    bir bakıma bei näherem Hinsehen;
    bir bir einer nach dem Anderen; eins nach dem Anderen;
    bir çift ein paar Worte;
    bir daha noch (ein)mal;
    bir de und auch; noch dazu; und da …; nun; mal nachsehen usw;
    bir defa (oder kere) nun (ein)mal; schließlich; erstens, vor allem;
    bir derece (oder dereceye kadar) bis zu einem (gewissen) Grad;
    -i bir etmek vereinen; vereinheitlichen;
    bir gelmek sich ausgleichen;
    bir gün eines Tages;
    -e bir hal olmak einen Unfall haben; nicht geheuer zumute sein D; sich seltsam aufführen;
    bir hoş seltsam, merkwürdig;
    bir içim su Mädchen bildhübsch;
    bir iki einige; ein- zweimal;
    bir iki derken im Handumdrehen;
    bir iyi(ce) gehörig, ordentlich;
    1 Nisan şakası Aprilscherz m;
    1 Mayıs Tag m der Arbeit;
    bir nice eine ganze Menge;
    bir numaralı Nummer eins, hervorragend;
    bir o kadar noch einmal so viel;
    bir olmak oder kalmak identisch sein; fam ganz hin (erschöpft) sein;
    bir örnek uniform, unisex; einheitlich;
    bir şeyler, bir şeyler und so weiter, und so weiter;
    bir türlü ein und derselbe;
    bir türlü olmuyor es klappt einfach nicht;
    yapsam bir türlü, yapmasam bir türlü ob ich es tue oder lasse, habe ich Nachteile;
    bir vakit damals; (der)einst;
    bir varmış bir yokmuş Märchen es war einmal;
    bir yastığa baş koymak Mann und Frau sein;
    bir yerde irgendwo, gewissermassen;
    bir yere getirmek ansammeln, konzentrieren;
    bir yığın eine Masse; viel (Zeit);
    bire bin katmak maßlos übertreiben;
    günün birinde eines schönen Tages;
    bir tuhaf bakıyor er sieht so seltsam herüber;
    gitmesiyle gelmesi bir oldu kaum war sie gegangen, als sie wieder kam

    Türkçe-Almanca sözlük > bir

  • 2 vakit

    1. выпад. -kti
    вре́мя

    vaktinde — во́время, своевре́менно

    vaktiyle — когда́-то, не́когда

    vaktini almak — а) занима́ть вре́мя, оторва́ть / отвле́чь, помеша́в де́лать что-л.; б) отнима́ть чьё-л. вре́мя

    vakit dar — вре́мени ма́ло

    vaktimiz dar — вре́мени у нас ма́ло

    vakit geçirmek — быть за́нятым, занима́ть себя́ чем; проводи́ть вре́мя

    vakit kazanmak — вы́играть вре́мя

    vakit kaybetmeden — не теря́я вре́мени; неме́дленно

    vakti olmak — име́ть вре́мя (что-л. сделать)

    vaktimiz var — у нас есть вре́мя

    vakti olmamak — не име́ть вре́мени

    vaktim yok — а) мне не́когда; б) у меня́ нет вре́мени (что-л. сделать, встретиться с кем-л. и т. п.)

    vakit saat aramamak — не обраща́ть никако́го внима́ния на вре́мя (будь то день, ночь и т. п.)

    vaktimi şaşmamak — быть пунктуа́льным

    her vakit — всегда́

    hiç bir vakit — никогда́

    o vakit — тогда́, в то вре́мя

    yemek vakti — обе́денная пора́

    şimdi bunun vakti değil — сейча́с не вре́мя для э́того

    2. выпад. -kti
    с формами dık / acak передаёт придаточное предложение времени

    geldiği vakit söylerim — когда́ он придёт, я скажу́

    gideceğiniz vakti bana haber verin — уве́домьте меня́, когда́ пойдёте

    ••

    vakit nakittirпосл. вре́мя - де́ньги

    - vakti hâli yerinde
    - vaktler hayrolsun!

    Türkçe-rusça sözlük > vakit

  • 3 один

    числ.
    (одна́, одно́, одни́)
    1) bir (тж. цифра)

    оди́н-два — bir iki

    писа́ть одно́ письмо́ за други́м — mektup üstüne mektup yazmak

    2) мест. ( какой-то) bir

    как сказа́л оди́н поэ́т... — bir şairin dediği gibi...

    3) → прил. ( без других) yalnız (başına); tek başına

    мы сиде́ли в за́ле одни́ — salonda yalnız başımıza oturuyorduk

    он был совсе́м оди́н — yapayalnızdı

    все уе́хали, оста́лся оди́н я — hepsi gitti, bir ben kaldım

    4) → прил. ( тот же самый) aynı

    говори́ть на одно́м (и том же) языке́ — aynı dili konuşmak

    5) → прил. ( только) bir (tek); ancak; yalnız (başına)

    (то́лько) оди́н ты суме́ешь сде́лать э́то — bunu bir sen yapabilirsin; bunu senden başkası yapamaz

    уже́ одного́ э́того доста́точно — bir bu yeter

    а одного́ э́того недоста́точно — bu da, tek başına yeterli değildir

    он пита́лся одни́м хле́бом — katıksız ekmek yerdi

    одно́й любо́вью сыт не бу́дешь — kuru kuruya aşk karın doyurmaz

    6) → прил. (в сочетании со словом "друго́й") biri; (bir) teki ( об одном из парных предметов)

    оди́н друго́го лу́чше — birbirinden güzel

    одна́ перча́тка здесь, а друго́й нет — eldivenin bir teki burada, diğeri yok

    на со́лнце у него́ оди́н цвет, в тени́ - друго́й — güneşte rengi bir türlü, gölgede başka türlü

    7) мест. (с предлогом "из") biri

    оди́н из нас — birimiz, içimizden biri

    оди́н из них — (onlardan) biri

    8) (→ сущ., ж одна́) (→ сущ., с одно́) biri; kimi(si) мн.

    оди́н спра́шивал, друго́й отвеча́л — biri soruyor, diğeri cevap veriyordu

    но́мер на одного́ — tek yataklı oda, tek kişilik

    он ду́мает одно́, а говори́т друго́е — bir türlü düşünür, başka türlü konuşur

    9) → сущ., с bir

    все мы хоте́ли одного́ — hepimizin istediği birdi

    одно́ я тебе́ скажу́,... — sana şu kadarını söyleyeyim ki...

    повторя́ть одно́ и то же — aynı şeyi tekrarlayıp durmak

    одно́ мне изве́стно:... — bildiğim bir şey varsa o da şu:...

    ••

    оди́н на оди́н (наедине)baş başa

    сража́ться оди́н на оди́н — teke tek vuruşmak / dövüşmek

    все как оди́н — tek adammışçasına, bir tek kişiymiş gibi

    одно́ вре́мя — bir vakit(ler); bir ara(lar)

    одни́м сло́вом — tek sözle / kelimeyle

    э́то одни́ слова́! — kuru laftır bu!

    оди́н-одинёшенек — yapayalnız; kuru başına kalmış

    одно́ из двух — iki şıktan biri

    все до одного́ — istisnasız hepsi

    Русско-турецкий словарь > один

  • 4 bazı

    1. أسهم [أَسْهُم]
    Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit
    2. أقسومة [أُقْسُومَة]
    Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit
    3. بعض [بَعْض]
    Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit
    4. حصة [حِصَّة]
    Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit
    5. رفد [رِفْد]
    Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit
    6. سهم [سَهْم]
    Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit
    7. فرق [فِرْق]
    Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit
    8. قرعة [قُرْعَة]
    Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit
    9. قسط [قِسْط]
    Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit
    10. قسمة [قِسْمَة]
    Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit
    11. قسيم [قَسِيم]
    Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit
    12. نصيب [نَصِيب]
    Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit

    Türkçe-Arapça Sözlük > bazı

  • 5 Zeit

    Zeit <- en> [tsaıt] f
    a. ling, sport zaman, vakit; (\Zeitpunkt) an; (\Zeitraum) süre [o müddet]; (\Zeitalter) çağ; (Bronze\Zeit, Stein\Zeit) devir; (Uhr\Zeit) saat; (Jahres\Zeit) mevsim;
    seit einiger/geraumer \Zeit bir/uzun süredir;
    nach türkischer \Zeit Türk saati ile;
    zu jeder \Zeit her zaman;
    zu keiner \Zeit hiçbir zaman;
    zur \Zeit Napoleons Napolyon devrinde;
    eine \Zeit lang bir zaman boyunca; ( eine Weile) bir süre [o müddet];
    seit dieser \Zeit bu [o o] zamandan beri;
    nach kurzer \Zeit az zaman sonra;
    mit der \Zeit zamanla;
    mit der \Zeit gehen zamana uymak;
    ( keine) \Zeit haben vakti ol(ma) mak ( für için);
    wir wollen keine \Zeit verlieren vakit geçirmeyelim;
    wir haben noch fünf Minuten \Zeit daha beş dakika vaktimiz var;
    wo warst du denn die ganze \Zeit? bunca zaman neredeydin?;
    \Zeit gewinnen vakit kazanmak;
    sich dat ( mit etw dat) \Zeit lassen (bir şeyde) acele etmemek, (bir şeyi) aceleye getirmemek;
    sich dat \Zeit nehmen ( für etw) bir şey için zaman ayırmak;
    jdm die \Zeit stehlen ( fam) birinin vaktini almak;
    sich dat mit etw dat die \Zeit vertreiben bir şeyle oyalanmak [o vakit geçirmek];
    jdm dat mit etw dat die \Zeit vertreiben bir şeyle birini oyalamak, bir şeyle birinin vaktini almak;
    das hat ( noch) \Zeit buna (daha) vakit var;
    auf \Zeit süreli;
    es wird ( allmählich) \Zeit (yavaş yavaş) vakit geliyor;
    es ist an der \Zeit ( zu gehen) (gitme) vakti geldi;
    morgen um diese \Zeit yarın bu vakitler;
    um 12 Uhr mitteleuropäischer \Zeit Orta Avrupa saatiyle saat 12'de;
    der größte Schwindler aller \Zeiten gelmiş geçmiş en büyük düzenbaz;
    zur rechten \Zeit zamanı gelince;
    alles zu seiner \Zeit! her şeyin zamanı var!;
    von \Zeit zu \Zeit zaman zaman, vakit vakit;
    auf bestimmte \Zeit belirli bir süre için;
    auf unbestimmte \Zeit belirsiz bir süre için;
    im Laufe der \Zeit zaman geçtikçe;
    die heutige \Zeit şimdiki zaman, zamane, günümüz;
    die gute alte \Zeit! hey gidi günler hey!;
    das waren noch \Zeiten! ne günlerdi onlar!, o günler ne günlerdi!;
    zu der \Zeit, als ich jung war/in Köln wohnte ben gençken/Köln'de otururken;
    in letzter \Zeit son zamanda;
    in nächster \Zeit yakın zamanda;
    für alle \Zeiten ebediyen;
    auf unabsehbare \Zeit belirsiz bir süre için;
    die \Zeiten ändern sich zamanlar değişiyor;
    das ist vor meiner \Zeit geschehen bu benim zamanımdan önce oldu;
    zu meiner \Zeit benim zamanımda;
    kommt \Zeit, kommt Rat ( prov) zamanı gelince çaresi bulunur;
    du liebe \Zeit! bak sen şu işe!;
    \Zeit ist Geld ( prov) vakit nakittir

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Zeit

  • 6 zaman

    1. دور [دَوْر]
    Anlamı: bir işin geçmekte olduğu süre, vakit
    2. دورة [دَوْرَة]
    Anlamı: bir işin geçmekte olduğu süre, vakit
    3. زمان [زَمَان]
    Anlamı: bir işin geçmekte olduğu süre, vakit
    4. زمن [زَمَن]
    Anlamı: bir işin geçmekte olduğu süre, vakit
    5. ميقات [مِيقات]
    Anlamı: bir işin geçmekte olduğu süre, vakit
    6. وقت [وَقْت]
    Anlamı: bir işin geçmekte olduğu süre, vakit

    Türkçe-Arapça Sözlük > zaman

  • 7 da

    da [da:]
    I adv
    1) ( dort) orada; ( hier) burada;
    \da draußen dışarıda;
    \da kommt er işte geliyor;
    \da, wo...... bulunan yerde;
    \da drüben şurada;
    \da oben/unten orada yukarıda/aşağıda;
    gehen sie \da herum oradan gidiniz;
    \da ist/sind... orada... var;
    gibst du mir bitte mal das Buch? — \da! kitabı lütfen bana bir verir misin? — işte!
    2) ( zeitlich)
    es ist zwei Jahre her, \da haben sie die Kirche restauriert kiliseyi restore edeli iki yıl oldu;
    als ich das machte, \da war ich noch ein Kind bunu yaptığımda henüz bir çocuktum;
    \da fällt mir gerade ein, ... aklıma gelmişken...;
    von \da an ondan sonra
    3) ( in diesem Falle) bu durumda;
    \da haben Sie aber nicht Recht ama bunda haklı değilsiniz;
    und \da wagst du es noch zu kommen? ve bu durumda gelmeyi göze alıyor musun?;
    \da kannst du lange warten! ( fam) bekle yârin köşesini!, daha çok beklersin!
    4) ( vorhanden)
    \da sein olmak; ( vorrätig) bulunmak;
    es ist niemand \da burada kimse yok;
    ich bin gleich wieder \da hemen geri geliyorum;
    war Thomas gestern \da Thomas dün burada mıydı?;
    ist noch Milch \da? (biraz) daha süt var mı?;
    das stellt alles \da Gewesene in den Schatten bu, şimdiye kadar gelmiş geçmiş her şeyi gölgede bırakır;
    \da ist er işte orada
    \da sein für jdn birisi için hazır bulunmak;
    er ist immer für mich \da onun benim için her zaman vakti var
    II konj
    1) ( weil) çünkü, -diği için;
    es geht nicht, \da die Zeit nicht reicht olmaz, çünkü vakit yetmez, vakit yetmediği için olmaz, vakit yetmediğine göre olmaz
    2) ( geh) ( als, wenn)
    sehnsüchtig erwartet er die Stunde, \da sie bei ihm sein wird yanında olacağı saati hasretle [o dört gözle] bekliyor

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > da

  • 8 تطوف

    I
    تَطَوَّفَ
    1. gezmek
    Anlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek
    2. gezinmek
    Anlamı: eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek
    3. adımlamak
    4. dönmek
    II
    تَطَوُّف
    1. çevrinti
    2. tavaf
    3. seyran
    Anlamı: gezme, gezinme
    4. devir
    Anlamı: dolaşma

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > تطوف

  • 9 Zeit

    Zeit f <Zeit; Zeiten> zaman, vakit; (Zeitalter) a çağ, dönem; GR zaman;
    die Zeit ist um vakit tamam/doldu;
    die Zeit nutzen vakti değerlendirmek;
    die ganze Zeit (hindurch) onca zaman (boyunca);
    eine Zeit lang bir süre;
    es wird Zeit, dass … -menin zamanı geliyor;
    (für) einige Zeit bir süre (için);
    freie Zeit boş zaman;
    ich habe keine Zeit (hiç) vaktim yok;
    in der (oder zur) Zeit (G) (-in) zamanında;
    in letzter Zeit son zamanlarda;
    in nächster Zeit en yakın zamanda;
    mit der Zeit zamanla, yavaş yavaş;
    mit der Zeit gehen zamana uymak;
    seit dieser Zeit o günden beri;
    sich (D) Zeit lassen acele etmemek;
    sich (D) Zeit nehmen für … için zaman ayırmak;
    Zeit sparend zamandan tasarruf eden/edici;
    von Zeit zu Zeit zaman zaman;
    vor einiger Zeit bir süre önce;
    … aller Zeiten bütün zamanların -(s)i;
    das waren noch Zeiten (o günler) ne günlerdi;
    fam (ach,) du liebe Zeit! bak sen şu işe!; zurzeit

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > Zeit

  • 10 تجول

    I
    تَجَوَّلَ
    1. gezmek
    Anlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek
    2. gezinmek
    Anlamı: eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek
    3. adımlamak
    4. dönmek
    II
    تَجَوُّل
    1. gezi
    Anlamı: uzun yolculuk, seyahat
    2. tavaf
    3. deveran
    Anlamı: dolaşım, dönem
    4. seyran
    Anlamı: gezme, gezinme
    5. devir
    Anlamı: dolaşma
    6. dolaşım

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > تجول

  • 11 وقت

    I
    وَقْت
    1. tarih
    2. vakit
    Anlamı: zaman
    3. zaman
    Anlamı: bir işin geçmekte olduğu süre, vakit
    4. devir
    II
    وَقَّتَ
    zamanlamak

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > وقت

  • 12 время

    saat,
    süre,
    zaman
    * * *
    с
    1) zaman, vakit (- kti), sıra; süre; saat

    со́лнечное вре́мя — güneş zamanı

    ле́тнее вре́мя — yaz saati

    ме́стное вре́мя — mahalli saat

    по моско́вскому вре́мени — Moskova saat ayarıyla

    во вре́мя войны́ — savaş süresince ( всю войну)

    во вре́мя дождя́ — yağmur yağarken

    в любо́е вре́мя — her zaman; her an

    в любо́е вре́мя дня / су́ток — günün her saatinde

    в э́то вре́мя — ( суток) bu saatte; ( года) bu mevsimde

    в э́то вре́мя позвони́ли — o sırada / derken zil çaldı

    где он мог быть в э́то вре́мя? — o saatte nerede olabilirmiş?

    за э́то вре́мя — bu süre içinde

    до настоя́щего вре́мени — bugüne dek

    до после́днего вре́мени — son zamana dek

    с того́ вре́мени — o zamandan bu yana

    в свобо́дное вре́мя — boş vakitlerinde

    у неё нет вре́мени чита́ть — okumaya vakti yok

    сейча́с не вре́мя — şimdi bunun sırası / vakti değil

    2) ( пора) zaman; mevsim

    вре́мя жа́твы — hasat zamanı / mevsimi

    послеобе́денное вре́мя — öğle sonrası

    ночно́е вре́мя — gece saatleri

    в ночно́е вре́мя — gece vakti

    в ле́тнее вре́мя — yaz zamanında

    3) ( эпоха) çağ, devir (- vri); zaman

    но́вое вре́мя, но́вые вре́мена́ — yeni zamanlar

    вели́кий учёный своего́ вре́мени — çağının / devrinin büyük bilgini

    4) филос. zaman

    простра́нство и вре́мя — zaman ve mekan

    5) грам. zaman
    ••

    вре́мя от вре́мени — zaman zaman; ara sıra

    на вре́мя — bir süre için

    взять что-л. на вре́мя — eğreti almak

    дать вре́мя на что-л.mühlet vermek

    со вре́менем — zamanla

    всё вре́мя — ( постоянно) her zaman; ( непрерывно) durmadan, aralıksız

    одно́ вре́мя — bir vakitler / aralık

    в пе́рвое вре́мя — önceleri, ilkin

    в после́днее вре́мя — son zaman(larda)

    в своё вре́мя — ( когда-то) vaktiyle; ( своевременно) vaktinde

    в своё вре́мя узна́ешь — zamanı gelir öğrenirsin

    в ско́ром вре́мени — yakında

    вре́мя - де́ньги — погов. vakit nakittir

    всему́ своё вре́мя — herşeyin vakti sırası var

    Русско-турецкий словарь > время

  • 13 терять

    kaybetmek,
    yitirmek
    * * *
    несов.; сов. - потеря́ть
    1) yitirmek; kaybetmek

    он уже кото́рый раз теря́ет э́тот ключ — bu anahtarı kaçtır yitiriyor

    он потеря́л удостовере́ние ли́чности — kimlik belgesini zayi etti

    как бы и э́то не потеря́ть! — bu da elden gitmesin!

    в толпе́ мы потеря́ли друг дру́га — kalabalıkta birbirimizi kaybettik

    теря́ть доро́гу — yolunu kaybetmek / şaşırmak

    2) kaybetmek; kaçırmak; olmak

    теря́ть зре́ние — göz nurunu kaybetmek

    теря́ть друзе́й — dostlarını kaybetmek

    теря́ть ме́ру — ölçüyü (elden) kaçırmak

    теря́ть контро́ль над кем-чем-л. — birinin, bir şeyin kontrolunu elinden kaçırmak

    теря́ть рабо́ту — işten olmak

    теря́ть пра́во на что-л.hakkı düşmek

    теря́ть поко́й — rahatı kaçmak

    теря́ть терпе́ние — sabrı tükenmek

    теря́ть наде́жду — umudunu yitirmek / kaybetmek / kesmek

    теря́ть го́лову — aklı başından gitmek

    мно́го теря́ешь, е́сли... —...sa kayıptasın / ziyandasın

    теря́ть си́лы — kuvvetinden kaybetmek

    теря́ть в ве́се — kilo vermek / kaybetmek

    су́дно теря́ло ско́рость / ход — gemi yol kaybediyordu

    потеря́ть в чьих-л. глаза́х — birinin gözünde itibardan düşmek

    4) kaybetmek; yitirmek

    теря́ть вре́мя — vakit / zaman kaybetmek / yitirmek

    не теря́я вре́мени — vakit kaybetmeden / geçirmeden

    не теря́й зря вре́мя — vaktini ziyan etme

    мы потеря́ли де́сять мину́т — on dakikamız ziyan oldu

    поте́ряно сто рабо́чих дней — yüz işgünü kayboldu / yitti

    на э́том де́ле он потеря́л сто рубле́й — bu işte yüz ruble zarar etti

    ••

    нам не́чего теря́ть — kaybedecek bir şeyimiz yok

    Русско-турецкий словарь > терять

  • 14 أطاف

    أَطَافَ
    1. gezmek
    Anlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek
    2. adımlamak
    3. gezinmek
    Anlamı: eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek
    4. dönmek

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > أطاف

  • 15 اجتاب

    اِجْتابَ
    1. burgulamak
    2. gezmek
    Anlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek
    3. gezinmek
    Anlamı: eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek
    4. adımlamak
    5. dönmek
    6. delmek
    Anlamı: delik açmak, delik duruma getirmek

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > اجتاب

  • 16 جاب

    جَابَ
    1. burgulamak
    2. gezmek
    Anlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek
    3. gezinmek
    Anlamı: eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek
    4. adımlamak
    5. dönmek
    6. delmek
    Anlamı: delik açmak, delik duruma getirmek

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > جاب

  • 17 جال

    جَالَ
    1. gezmek
    Anlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek
    2. adımlamak
    3. gezinmek
    Anlamı: eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek
    4. dönmek

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > جال

  • 18 فلق

    I
    فَلَق
    1. mahlûk
    Anlamı: yaratılmış, yaratık
    2. fecir
    Anlamı: tan vakit
    3. mevcudat
    Anlamı: yaratıklar, varlıklar
    4. seher
    Anlamı: tan ağartısı, gün doğmadan önceki zaman
    5. tanyeri
    II
    فَلَقَ
    çıtlatmak
    Anlamı: bir şeyden çıt sesi çıkarmak, ayırmak, yarmak
    فَلْق
    yarma
    Anlamı: yarmak işi
    IV
    فِلْق
    çenek
    V
    فَلَّقَ
    çıtlatmak
    Anlamı: bir şeyden çıt sesi çıkarmak, ayırmak, yarmak

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > فلق

  • 19 за

    1) ( на ту сторону) arkasına; ardına; ötesine; dışına ( за пределы)

    поста́вить что-л. за шкаф — dolabın arkasına koymak

    распространи́ться за Ура́л — Uralların ötesine yayılmak

    пое́хать за́ город — şehir dışına gitmek; kıra gitmek

    2) ( по ту сторону) arkasında; ardında; ötesinde; dışında ( за пределами)

    за гора́ми — dağların ardında

    реши́ть вопро́с за закры́тыми дверя́ми — sorunu kapalı kapılar ardında halletmek

    за облака́ми — bulutların ötesinde

    за́ городом — şehir dışında

    3) (около, у) başına; başında

    сиде́ть за столо́м — masa başında oturmak

    сесть за пиани́но — piyano başına oturmak

    4) (до какого-л. временного или пространственного предела) kala; kalırken

    за день до сва́дьбы — düğüne bir gün kala

    за ми́лю до по́рта — limana bir mil kala

    5) ( на расстоянии) ötede; uzakta

    его́ за версту́ ви́дно! — bir fersah uzaktan görülür!

    6) (при указании на лицо, предмет, до которого дотрагиваются)...dan;...a

    взять кого-л. за́ руку — elinden / kolundan tutmak

    держа́ться за пери́ла — parmaklığa tutunmak

    7) (во время чего-л.)...da, sırasında

    за обе́дом — yemekte, yemek sırasında, yemek yerken

    я заста́л их за игро́й в ша́шки — onları dama oynarken buldum

    8) ( в течение)...da, içinde

    за́ год — bir yılda; bir yıl içinde

    да́нные за́ два го́да — iki yılın verileri

    впервы́е за пять лет — beş yıldan beri ilk kez

    за коро́ткое вре́мя — kısa zamanda

    за че́тверть ча́са — çeyrek saatte

    реши́ть зада́чу за мину́ту — problemi bir dakikada çözmek

    9) (вместо кого-л.) yerine; olarak (в качестве кого-л.)

    распиши́сь за него́ — onun yerine sen imzala

    рабо́тать за секретаря́ — katip olarak çalışmak

    есть за трои́х — üç kişinin yediğini yemek

    10) (в возмещение, в обмен)...a, karşılığında; için

    за де́ньги — para karşılığında

    за э́ти де́ньги он рабо́тать не бу́дет — bu paraya çalışmayacak

    надба́вка за сверхуро́чную рабо́ту — fazla mesai zammı

    он не хоте́л рабо́тать за таку́ю зарпла́ту — bu ücretle çalışmak istemiyordu

    покупа́ть нефть за до́ллары — petrolü dolar karşılığı almak

    купи́ть что-л. за рубль — bir rubleye almak

    продава́ть что-л. по рублю́ за килогра́мм — kilosunu bir rubleden satmak

    что / ско́лько он получа́ет за свой труд? — emeği karşılığında / emeğine ne alır?

    11) (ради, в пользу, во имя) için; uğruna; uğrunda

    борьба́ за незави́симость — bağımsızlık için / uğruna savaşım

    стоя́ть / выступа́ть за мир — barıştan yana olmak

    ты за каку́ю кома́нду (боле́ешь)? — hangi takımdansın?, hangi takımı tutuyorsun?

    ты за кого́? — kimden yanasın?

    12) (одно вслед за другим; преследуя) arkasından; ardından

    оди́н за други́м — birbiri arkasından

    идёт ме́сяц за ме́сяцем — aylar birbirini kovalıyor

    он идёт за на́ми — arkamızdan geliyor

    мы пошли́ за ним — ardına düştük

    чита́ть кни́гу за кни́гой — kitap üstüne kitap okumak

    13) (с целью получить, достать что-л.) için;...maya

    он пошёл за хле́бом — ekmek almaya gitti

    обрати́ться к кому-л. за по́мощью — yardım için birine başvurmak

    сходи́ за ребёнком — gidip çocuğu getir

    14) (по причине, вследствие) için,...dan dolayı / ötürü;...dığı için,...dığından (dolayı)

    за недоста́тком вре́мени — vakit dar olduğu için / olduğundan

    за неиме́нием ну́жных материа́лов — gerekli malzeme yokluğu nedeniyle

    уважа́ть кого-л. за хра́брость — cesareti için saymak

    за э́то он досто́ин похвалы́ — bundan dolayı övgüye layıktır

    извини́те меня за гру́бость — kabalığımı affediniz

    наказа́ние за мале́йшее неповинове́ние — en küçük bir itaatsizliğin cezası

    15) (свыше какого-л. предела) aşkın; fazla

    ему́ уже́ за со́рок — kırkını aşkın / geçkin

    (вре́мя) бы́ло за́ полночь — saat geceyarısını geçmişti

    боро́ться за свобо́ду — özgürlük için mücadele vermek

    движе́ние за мир — barış hareketi

    уха́живать за больны́м — hastaya bakmak

    следи́ть за игро́й — oyunu izlemek

    17) ( в тостах)...a; için

    за ва́ше здоро́вье! — sağlığınıza!

    за мир и дру́жбу! — barış ve dostluk için!

    ••

    за по́дписью Ивано́ва — İvanov imzalı

    за но́мером три — üç numaralı

    о́чередь за ва́ми — sıra sizde

    де́ло за деньга́ми — iş paraya kaldı

    проводи́ть вре́мя за чте́нием — vaktini okumakla geçirmek

    закры́ть за собо́й дверь — kapıyı üstüne kapatmak

    об э́том он был оповещён за неде́лю — bu kendisine bir hafta öncesinden duyuruldu

    о́чень рад за Вас — sizin için / hesabınıza çok sevindim

    что он за челове́к? — o, nasıl adamdır?

    что за гла́зки! — bunlar nasıl göz!

    мы прие́дем за ва́ми — sizi gelip alacağız

    кто отве́тствен за э́то? — bundan sorumlu kim?

    де́сять мину́т не счита́лись за опозда́ние — on dakika rötardan sayılmazdı

    быть за́мужем за... — karısı olmak

    Русско-турецкий словарь > за

  • 20 поздно

    1) нареч. geç (vakit)

    по́здно но́чью — gece geç vakit, gecenin geç saatinde

    ложи́ться по́здно — geç yatmak

    сейча́с о́чень по́здно — vakit çok geç

    я верну́сь не по́зднее, чем через час — bir saate kadar dönerim

    2) безл., → сказ. geç(tir), vakti geçti

    по́здно! — iş işten geçti! olan oldu!

    ещё не по́здно — henüz geç değil

    опозда́й мы еще немно́го, бы́ло бы уже́ по́здно — biraz daha gecikseydik iş işten geçmiş olacaktı

    Русско-турецкий словарь > поздно

См. также в других словарях:

  • vakit — is., kti, Ar. vaḳt 1) Zaman Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek te. Y. K. Beyatlı 2) Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler Yemek vakti. Şimdi bunun vakti değil. 3) Çağ Vaktin bilginleri. 4) Belirlenmiş olan zaman Kâhya vakit… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • vakit vakit — zf. Belli olmayan zamanlarda, ara sıra, zaman zaman Bu sevincin arasında vakit vakit bir sıkıntı geliyor. A. Gündüz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir iki demeden (veya demeye kalmadan) — duraksamadan, karşısındakine vakit bırakmadan Sol ayağımı eline aldı, bir iki demeye kalmadan çevirdi mi, bastırdı mı, bilmiyorum. T. Dursun K …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • vakit kazanmak — 1) bir şeye ayrılan süreyi azaltmak 2) karşı tarafı oyalayarak kendi hazırlanma süresini uzatmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • vakit nakittir — zaman çok değerlidir, boş yere harcanmamalıdır anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ala keçi her vakit püsküllü oğlak doğurmaz — değerli bir şeyden her zaman istenilen verim alınmaz anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • fırsat her vakit ele geçmez — fırsat insanın eline çok seyrek geçtiği için çıkan fırsat iyi değerlendirilmelidir anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • işi (bir şeye) vurmak — işi değiştirmek O vakit aktör yahut aktris işi meddahlığa vuruyor. Ö. Seyfettin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • HÎNE — Bir vakit …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • sohbet — is., Ar. ṣuḥbet 1) Dostça, arkadaşça konuşarak hoş bir vakit geçirme, söyleşi, yârenlik, hasbihâl Biraz evvelki sükûtu şimdi hararetli bir sohbet takip ediyordu. H. C. Yalçın 2) ed. Söyleşi Tam fikir ve sanat sohbetlerine yakışan bir çerçeve… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • EL-BUĞZU FİLLAH — Allah için buğzetmek. Bütün şiddet, adavet ve düşmanlık Cenab ı Hakk ın (C.C.) rızası dairesindedir. İhlâsı kıracak, hissî hareketten sakınmaktır.(Cay ı ibret bir hâdise: Bir vakit İmam ı Ali (R.A.) bir kâfiri yere atmış. Kılıcını çekip keseceği… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»