-
1 bir
bir ein; Eins f; Artikel ein, eine; einzig (z.B. Gott); (nicht verschieden) gleich; gemeinsam (z.B. Kasse); nur allein ich, du; ein Mal; adv einmal; mal;bir ağızdan im Chor singen;bir araba eine Fuhre; fig eine Menge;bir araya zusammen;bir araya gelmek zusammenkommen;bir aşağı bir yukarı dolaşmak hin- und herspazieren;bir bakıma bei näherem Hinsehen;bir bir einer nach dem Anderen; eins nach dem Anderen;bir daha noch (ein)mal;bir de und auch; noch dazu; und da …; nun; mal nachsehen usw;bir derece (oder dereceye kadar) bis zu einem (gewissen) Grad;-i bir etmek vereinen; vereinheitlichen;bir gelmek sich ausgleichen;bir gün eines Tages;-e bir hal olmak einen Unfall haben; nicht geheuer zumute sein D; sich seltsam aufführen;bir hoş seltsam, merkwürdig;bir içim su Mädchen bildhübsch;bir iki einige; ein- zweimal;bir iki derken im Handumdrehen;bir iyi(ce) gehörig, ordentlich;1 Nisan şakası Aprilscherz m;1 Mayıs Tag m der Arbeit;bir nice eine ganze Menge;bir numaralı Nummer eins, hervorragend;bir o kadar noch einmal so viel;bir örnek uniform, unisex; einheitlich;bir şeyler, bir şeyler und so weiter, und so weiter;bir türlü ein und derselbe;bir türlü olmuyor es klappt einfach nicht;yapsam bir türlü, yapmasam bir türlü ob ich es tue oder lasse, habe ich Nachteile;bir vakit damals; (der)einst;bir varmış bir yokmuş Märchen es war einmal;bir yastığa baş koymak Mann und Frau sein;bir yerde irgendwo, gewissermassen;bir yere getirmek ansammeln, konzentrieren;bire bin katmak maßlos übertreiben;günün birinde eines schönen Tages;bir tuhaf bakıyor er sieht so seltsam herüber;gitmesiyle gelmesi bir oldu kaum war sie gegangen, als sie wieder kam -
2 vakit
1. выпад. -ktiвре́мяvaktinde — во́время, своевре́менно
vaktiyle — когда́-то, не́когда
vaktini almak — а) занима́ть вре́мя, оторва́ть / отвле́чь, помеша́в де́лать что-л.; б) отнима́ть чьё-л. вре́мя
vakit dar — вре́мени ма́ло
vaktimiz dar — вре́мени у нас ма́ло
vakit geçirmek — быть за́нятым, занима́ть себя́ чем; проводи́ть вре́мя
vakit kazanmak — вы́играть вре́мя
vakit kaybetmeden — не теря́я вре́мени; неме́дленно
vakti olmak — име́ть вре́мя (что-л. сделать)
vaktimiz var — у нас есть вре́мя
vakti olmamak — не име́ть вре́мени
vaktim yok — а) мне не́когда; б) у меня́ нет вре́мени (что-л. сделать, встретиться с кем-л. и т. п.)
vakit saat aramamak — не обраща́ть никако́го внима́ния на вре́мя (будь то день, ночь и т. п.)
vaktimi şaşmamak — быть пунктуа́льным
her vakit — всегда́
hiç bir vakit — никогда́
o vakit — тогда́, в то вре́мя
yemek vakti — обе́денная пора́
2. выпад. -ktişimdi bunun vakti değil — сейча́с не вре́мя для э́того
с формами dık / acak передаёт придаточное предложение времениgeldiği vakit söylerim — когда́ он придёт, я скажу́
gideceğiniz vakti bana haber verin — уве́домьте меня́, когда́ пойдёте
••- vakti hâli yerindevakit nakittir — посл. вре́мя - де́ньги
- vaktler hayrolsun! -
3 один
числ.(одна́, одно́, одни́)1) bir (тж. цифра)оди́н-два — bir iki
писа́ть одно́ письмо́ за други́м — mektup üstüne mektup yazmak
2) → мест. ( какой-то) birкак сказа́л оди́н поэ́т... — bir şairin dediği gibi...
3) → прил. ( без других) yalnız (başına); tek başınaмы сиде́ли в за́ле одни́ — salonda yalnız başımıza oturuyorduk
он был совсе́м оди́н — yapayalnızdı
все уе́хали, оста́лся оди́н я — hepsi gitti, bir ben kaldım
4) → прил. ( тот же самый) aynıговори́ть на одно́м (и том же) языке́ — aynı dili konuşmak
5) → прил. ( только) bir (tek); ancak; yalnız (başına)(то́лько) оди́н ты суме́ешь сде́лать э́то — bunu bir sen yapabilirsin; bunu senden başkası yapamaz
уже́ одного́ э́того доста́точно — bir bu yeter
а одного́ э́того недоста́точно — bu da, tek başına yeterli değildir
он пита́лся одни́м хле́бом — katıksız ekmek yerdi
одно́й любо́вью сыт не бу́дешь — kuru kuruya aşk karın doyurmaz
оди́н друго́го лу́чше — birbirinden güzel
одна́ перча́тка здесь, а друго́й нет — eldivenin bir teki burada, diğeri yok
на со́лнце у него́ оди́н цвет, в тени́ - друго́й — güneşte rengi bir türlü, gölgede başka türlü
7) → мест. (с предлогом "из") biriоди́н из нас — birimiz, içimizden biri
оди́н из них — (onlardan) biri
8) (→ сущ., ж одна́) (→ сущ., с одно́) biri; kimi(si) мн.оди́н спра́шивал, друго́й отвеча́л — biri soruyor, diğeri cevap veriyordu
но́мер на одного́ — tek yataklı oda, tek kişilik
он ду́мает одно́, а говори́т друго́е — bir türlü düşünür, başka türlü konuşur
9) → сущ., с birвсе мы хоте́ли одного́ — hepimizin istediği birdi
одно́ я тебе́ скажу́,... — sana şu kadarını söyleyeyim ki...
повторя́ть одно́ и то же — aynı şeyi tekrarlayıp durmak
одно́ мне изве́стно:... — bildiğim bir şey varsa o da şu:...
••сража́ться оди́н на оди́н — teke tek vuruşmak / dövüşmek
все как оди́н — tek adammışçasına, bir tek kişiymiş gibi
одно́ вре́мя — bir vakit(ler); bir ara(lar)
одни́м сло́вом — tek sözle / kelimeyle
э́то одни́ слова́! — kuru laftır bu!
оди́н-одинёшенек — yapayalnız; kuru başına kalmış
одно́ из двух — iki şıktan biri
все до одного́ — istisnasız hepsi
-
4 bazı
1. أسهم [أَسْهُم]Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit2. أقسومة [أُقْسُومَة]Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit3. بعض [بَعْض]Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit4. حصة [حِصَّة]Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit5. رفد [رِفْد]Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit6. سهم [سَهْم]Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit7. فرق [فِرْق]Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit8. قرعة [قُرْعَة]Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit9. قسط [قِسْط]Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit10. قسمة [قِسْمَة]Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit11. قسيم [قَسِيم]Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit12. نصيب [نَصِيب]Anlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit -
5 Zeit
a. ling, sport zaman, vakit; (\Zeitpunkt) an; (\Zeitraum) süre [o müddet]; (\Zeitalter) çağ; (Bronze\Zeit, Stein\Zeit) devir; (Uhr\Zeit) saat; (Jahres\Zeit) mevsim;seit einiger/geraumer \Zeit bir/uzun süredir;nach türkischer \Zeit Türk saati ile;zu jeder \Zeit her zaman;zu keiner \Zeit hiçbir zaman;zur \Zeit Napoleons Napolyon devrinde;eine \Zeit lang bir zaman boyunca; ( eine Weile) bir süre [o müddet];seit dieser \Zeit bu [o o] zamandan beri;nach kurzer \Zeit az zaman sonra;mit der \Zeit zamanla;mit der \Zeit gehen zamana uymak;wir wollen keine \Zeit verlieren vakit geçirmeyelim;wir haben noch fünf Minuten \Zeit daha beş dakika vaktimiz var;wo warst du denn die ganze \Zeit? bunca zaman neredeydin?;\Zeit gewinnen vakit kazanmak;jdm die \Zeit stehlen ( fam) birinin vaktini almak;jdm dat mit etw dat die \Zeit vertreiben bir şeyle birini oyalamak, bir şeyle birinin vaktini almak;auf \Zeit süreli;es wird ( allmählich) \Zeit (yavaş yavaş) vakit geliyor;es ist an der \Zeit ( zu gehen) (gitme) vakti geldi;morgen um diese \Zeit yarın bu vakitler;um 12 Uhr mitteleuropäischer \Zeit Orta Avrupa saatiyle saat 12'de;der größte Schwindler aller \Zeiten gelmiş geçmiş en büyük düzenbaz;zur rechten \Zeit zamanı gelince;alles zu seiner \Zeit! her şeyin zamanı var!;von \Zeit zu \Zeit zaman zaman, vakit vakit;auf bestimmte \Zeit belirli bir süre için;auf unbestimmte \Zeit belirsiz bir süre için;im Laufe der \Zeit zaman geçtikçe;die heutige \Zeit şimdiki zaman, zamane, günümüz;die gute alte \Zeit! hey gidi günler hey!;das waren noch \Zeiten! ne günlerdi onlar!, o günler ne günlerdi!;zu der \Zeit, als ich jung war/in Köln wohnte ben gençken/Köln'de otururken;in letzter \Zeit son zamanda;in nächster \Zeit yakın zamanda;für alle \Zeiten ebediyen;auf unabsehbare \Zeit belirsiz bir süre için;die \Zeiten ändern sich zamanlar değişiyor;das ist vor meiner \Zeit geschehen bu benim zamanımdan önce oldu;zu meiner \Zeit benim zamanımda;du liebe \Zeit! bak sen şu işe!;\Zeit ist Geld ( prov) vakit nakittir -
6 zaman
1. دور [دَوْر]Anlamı: bir işin geçmekte olduğu süre, vakit2. دورة [دَوْرَة]Anlamı: bir işin geçmekte olduğu süre, vakit3. زمان [زَمَان]Anlamı: bir işin geçmekte olduğu süre, vakit4. زمن [زَمَن]Anlamı: bir işin geçmekte olduğu süre, vakit5. ميقات [مِيقات]Anlamı: bir işin geçmekte olduğu süre, vakit6. وقت [وَقْت]Anlamı: bir işin geçmekte olduğu süre, vakit -
7 da
da [da:]I adv\da draußen dışarıda;\da kommt er işte geliyor;\da, wo...... bulunan yerde;\da drüben şurada;\da oben/unten orada yukarıda/aşağıda;gehen sie \da herum oradan gidiniz;\da ist/sind... orada... var;gibst du mir bitte mal das Buch? — \da! kitabı lütfen bana bir verir misin? — işte!2) ( zeitlich)es ist zwei Jahre her, \da haben sie die Kirche restauriert kiliseyi restore edeli iki yıl oldu;als ich das machte, \da war ich noch ein Kind bunu yaptığımda henüz bir çocuktum;\da fällt mir gerade ein, ... aklıma gelmişken...;von \da an ondan sonra3) ( in diesem Falle) bu durumda;\da haben Sie aber nicht Recht ama bunda haklı değilsiniz;und \da wagst du es noch zu kommen? ve bu durumda gelmeyi göze alıyor musun?;\da kannst du lange warten! ( fam) bekle yârin köşesini!, daha çok beklersin!4) ( vorhanden)\da sein olmak; ( vorrätig) bulunmak;es ist niemand \da burada kimse yok;ich bin gleich wieder \da hemen geri geliyorum;war Thomas gestern \da Thomas dün burada mıydı?;ist noch Milch \da? (biraz) daha süt var mı?;das stellt alles \da Gewesene in den Schatten bu, şimdiye kadar gelmiş geçmiş her şeyi gölgede bırakır;\da ist er işte orada5) ( zur Verfügung)\da sein für jdn birisi için hazır bulunmak;er ist immer für mich \da onun benim için her zaman vakti varII konj1) ( weil) çünkü, -diği için;es geht nicht, \da die Zeit nicht reicht olmaz, çünkü vakit yetmez, vakit yetmediği için olmaz, vakit yetmediğine göre olmazsehnsüchtig erwartet er die Stunde, \da sie bei ihm sein wird yanında olacağı saati hasretle [o dört gözle] bekliyor -
8 تطوف
Iتَطَوَّفَ1. gezmekAnlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek2. gezinmekAnlamı: eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek3. adımlamak4. dönmekAnlamı: belirli bir yerde dolaşmakIIتَطَوُّف1. çevrinti2. tavafAnlamı: kutsal bir yeri ziyaret etmek3. seyranAnlamı: gezme, gezinme4. devirAnlamı: dolaşma -
9 Zeit
Zeit f <Zeit; Zeiten> zaman, vakit; (Zeitalter) a çağ, dönem; GR zaman;die Zeit ist um vakit tamam/doldu;die Zeit nutzen vakti değerlendirmek;die ganze Zeit (hindurch) onca zaman (boyunca);eine Zeit lang bir süre;es wird Zeit, dass … -menin zamanı geliyor;(für) einige Zeit bir süre (için);freie Zeit boş zaman;ich habe keine Zeit (hiç) vaktim yok;in letzter Zeit son zamanlarda;in nächster Zeit en yakın zamanda;mit der Zeit zamanla, yavaş yavaş;mit der Zeit gehen zamana uymak;seit dieser Zeit o günden beri;sich (D) Zeit lassen acele etmemek;sich (D) Zeit nehmen für … için zaman ayırmak;Zeit sparend zamandan tasarruf eden/edici;von Zeit zu Zeit zaman zaman;vor einiger Zeit bir süre önce;… aller Zeiten bütün zamanların -(s)i;das waren noch Zeiten (o günler) ne günlerdi; -
10 تجول
Iتَجَوَّلَ1. gezmekAnlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek2. gezinmekAnlamı: eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek3. adımlamak4. dönmekAnlamı: belirli bir yerde dolaşmakIIتَجَوُّل1. geziAnlamı: uzun yolculuk, seyahat2. tavafAnlamı: kutsal bir yeri ziyaret etmek3. deveranAnlamı: dolaşım, dönem4. seyranAnlamı: gezme, gezinme5. devirAnlamı: dolaşma6. dolaşımAnlamı: dolaşmak işi -
11 وقت
Iوَقْت1. tarihAnlamı: bir olayın zamanını bildiren söz2. vakitAnlamı: zaman3. zamanAnlamı: bir işin geçmekte olduğu süre, vakit4. devirAnlamı: zaman parçasıIIوَقَّتَzamanlamak -
12 время
saat,süre,zaman* * *с1) zaman, vakit (- kti), sıra; süre; saatсо́лнечное вре́мя — güneş zamanı
ле́тнее вре́мя — yaz saati
ме́стное вре́мя — mahalli saat
по моско́вскому вре́мени — Moskova saat ayarıyla
во вре́мя войны́ — savaş süresince ( всю войну)
во вре́мя дождя́ — yağmur yağarken
в любо́е вре́мя — her zaman; her an
в любо́е вре́мя дня / су́ток — günün her saatinde
в э́то вре́мя позвони́ли — o sırada / derken zil çaldı
где он мог быть в э́то вре́мя? — o saatte nerede olabilirmiş?
за э́то вре́мя — bu süre içinde
до настоя́щего вре́мени — bugüne dek
до после́днего вре́мени — son zamana dek
с того́ вре́мени — o zamandan bu yana
в свобо́дное вре́мя — boş vakitlerinde
у неё нет вре́мени чита́ть — okumaya vakti yok
сейча́с не вре́мя — şimdi bunun sırası / vakti değil
2) ( пора) zaman; mevsimвре́мя жа́твы — hasat zamanı / mevsimi
послеобе́денное вре́мя — öğle sonrası
ночно́е вре́мя — gece saatleri
в ночно́е вре́мя — gece vakti
в ле́тнее вре́мя — yaz zamanında
но́вое вре́мя, но́вые вре́мена́ — yeni zamanlar
вели́кий учёный своего́ вре́мени — çağının / devrinin büyük bilgini
4) филос. zamanпростра́нство и вре́мя — zaman ve mekan
5) грам. zaman••вре́мя от вре́мени — zaman zaman; ara sıra
на вре́мя — bir süre için
взять что-л. на вре́мя — eğreti almak
дать вре́мя на что-л. — mühlet vermek
со вре́менем — zamanla
всё вре́мя — ( постоянно) her zaman; ( непрерывно) durmadan, aralıksız
одно́ вре́мя — bir vakitler / aralık
в пе́рвое вре́мя — önceleri, ilkin
в после́днее вре́мя — son zaman(larda)
в своё вре́мя — ( когда-то) vaktiyle; ( своевременно) vaktinde
в своё вре́мя узна́ешь — zamanı gelir öğrenirsin
в ско́ром вре́мени — yakında
вре́мя - де́ньги — погов. vakit nakittir
всему́ своё вре́мя — herşeyin vakti sırası var
-
13 терять
kaybetmek,yitirmek* * *несов.; сов. - потеря́ть1) yitirmek; kaybetmekон уже кото́рый раз теря́ет э́тот ключ — bu anahtarı kaçtır yitiriyor
он потеря́л удостовере́ние ли́чности — kimlik belgesini zayi etti
как бы и э́то не потеря́ть! — bu da elden gitmesin!
в толпе́ мы потеря́ли друг дру́га — kalabalıkta birbirimizi kaybettik
теря́ть доро́гу — yolunu kaybetmek / şaşırmak
2) kaybetmek; kaçırmak; olmakтеря́ть зре́ние — göz nurunu kaybetmek
теря́ть друзе́й — dostlarını kaybetmek
теря́ть ме́ру — ölçüyü (elden) kaçırmak
теря́ть контро́ль над кем-чем-л. — birinin, bir şeyin kontrolunu elinden kaçırmak
теря́ть рабо́ту — işten olmak
теря́ть пра́во на что-л. — hakkı düşmek
теря́ть поко́й — rahatı kaçmak
теря́ть терпе́ние — sabrı tükenmek
теря́ть наде́жду — umudunu yitirmek / kaybetmek / kesmek
теря́ть го́лову — aklı başından gitmek
мно́го теря́ешь, е́сли... —...sa kayıptasın / ziyandasın
теря́ть си́лы — kuvvetinden kaybetmek
3) kaybetmekтеря́ть в ве́се — kilo vermek / kaybetmek
су́дно теря́ло ско́рость / ход — gemi yol kaybediyordu
потеря́ть в чьих-л. глаза́х — birinin gözünde itibardan düşmek
4) kaybetmek; yitirmekтеря́ть вре́мя — vakit / zaman kaybetmek / yitirmek
не теря́я вре́мени — vakit kaybetmeden / geçirmeden
не теря́й зря вре́мя — vaktini ziyan etme
мы потеря́ли де́сять мину́т — on dakikamız ziyan oldu
поте́ряно сто рабо́чих дней — yüz işgünü kayboldu / yitti
на э́том де́ле он потеря́л сто рубле́й — bu işte yüz ruble zarar etti
••нам не́чего теря́ть — kaybedecek bir şeyimiz yok
-
14 أطاف
أَطَافَ1. gezmekAnlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek2. adımlamak3. gezinmekAnlamı: eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek4. dönmekAnlamı: belirli bir yerde dolaşmak -
15 اجتاب
اِجْتابَ1. burgulamakAnlamı: burgu ile delmek2. gezmekAnlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek3. gezinmekAnlamı: eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek4. adımlamak5. dönmekAnlamı: belirli bir yerde dolaşmak6. delmekAnlamı: delik açmak, delik duruma getirmek -
16 جاب
جَابَ1. burgulamakAnlamı: burgu ile delmek2. gezmekAnlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek3. gezinmekAnlamı: eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek4. adımlamak5. dönmekAnlamı: belirli bir yerde dolaşmak6. delmekAnlamı: delik açmak, delik duruma getirmek -
17 جال
جَالَ1. gezmekAnlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek2. adımlamak3. gezinmekAnlamı: eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek4. dönmekAnlamı: belirli bir yerde dolaşmak -
18 فلق
Iفَلَق1. mahlûkAnlamı: yaratılmış, yaratık2. fecirAnlamı: tan vakit3. mevcudatAnlamı: yaratıklar, varlıklar4. seherAnlamı: tan ağartısı, gün doğmadan önceki zaman5. tanyeriIIفَلَقَçıtlatmakAnlamı: bir şeyden çıt sesi çıkarmak, ayırmak, yarmakفَلْقyarmaAnlamı: yarmak işiIVفِلْقçenekVفَلَّقَçıtlatmakAnlamı: bir şeyden çıt sesi çıkarmak, ayırmak, yarmak -
19 за
1) ( на ту сторону) arkasına; ardına; ötesine; dışına ( за пределы)поста́вить что-л. за шкаф — dolabın arkasına koymak
распространи́ться за Ура́л — Uralların ötesine yayılmak
пое́хать за́ город — şehir dışına gitmek; kıra gitmek
2) ( по ту сторону) arkasında; ardında; ötesinde; dışında ( за пределами)за гора́ми — dağların ardında
реши́ть вопро́с за закры́тыми дверя́ми — sorunu kapalı kapılar ardında halletmek
за облака́ми — bulutların ötesinde
за́ городом — şehir dışında
3) (около, у) başına; başındaсиде́ть за столо́м — masa başında oturmak
сесть за пиани́но — piyano başına oturmak
4) (до какого-л. временного или пространственного предела) kala; kalırkenза день до сва́дьбы — düğüne bir gün kala
за ми́лю до по́рта — limana bir mil kala
5) ( на расстоянии) ötede; uzaktaего́ за версту́ ви́дно! — bir fersah uzaktan görülür!
6) (при указании на лицо, предмет, до которого дотрагиваются)...dan;...aвзять кого-л. за́ руку — elinden / kolundan tutmak
держа́ться за пери́ла — parmaklığa tutunmak
7) (во время чего-л.)...da, sırasındaза обе́дом — yemekte, yemek sırasında, yemek yerken
я заста́л их за игро́й в ша́шки — onları dama oynarken buldum
8) ( в течение)...da, içindeза́ год — bir yılda; bir yıl içinde
да́нные за́ два го́да — iki yılın verileri
впервы́е за пять лет — beş yıldan beri ilk kez
за коро́ткое вре́мя — kısa zamanda
за че́тверть ча́са — çeyrek saatte
реши́ть зада́чу за мину́ту — problemi bir dakikada çözmek
9) (вместо кого-л.) yerine; olarak (в качестве кого-л.)распиши́сь за него́ — onun yerine sen imzala
рабо́тать за секретаря́ — katip olarak çalışmak
есть за трои́х — üç kişinin yediğini yemek
10) (в возмещение, в обмен)...a, karşılığında; içinза де́ньги — para karşılığında
за э́ти де́ньги он рабо́тать не бу́дет — bu paraya çalışmayacak
надба́вка за сверхуро́чную рабо́ту — fazla mesai zammı
он не хоте́л рабо́тать за таку́ю зарпла́ту — bu ücretle çalışmak istemiyordu
покупа́ть нефть за до́ллары — petrolü dolar karşılığı almak
купи́ть что-л. за рубль — bir rubleye almak
продава́ть что-л. по рублю́ за килогра́мм — kilosunu bir rubleden satmak
что / ско́лько он получа́ет за свой труд? — emeği karşılığında / emeğine ne alır?
11) (ради, в пользу, во имя) için; uğruna; uğrundaборьба́ за незави́симость — bağımsızlık için / uğruna savaşım
стоя́ть / выступа́ть за мир — barıştan yana olmak
ты за каку́ю кома́нду (боле́ешь)? — hangi takımdansın?, hangi takımı tutuyorsun?
ты за кого́? — kimden yanasın?
12) (одно вслед за другим; преследуя) arkasından; ardındanоди́н за други́м — birbiri arkasından
идёт ме́сяц за ме́сяцем — aylar birbirini kovalıyor
он идёт за на́ми — arkamızdan geliyor
мы пошли́ за ним — ardına düştük
чита́ть кни́гу за кни́гой — kitap üstüne kitap okumak
13) (с целью получить, достать что-л.) için;...mayaон пошёл за хле́бом — ekmek almaya gitti
обрати́ться к кому-л. за по́мощью — yardım için birine başvurmak
сходи́ за ребёнком — gidip çocuğu getir
14) (по причине, вследствие) için,...dan dolayı / ötürü;...dığı için,...dığından (dolayı)за недоста́тком вре́мени — vakit dar olduğu için / olduğundan
за неиме́нием ну́жных материа́лов — gerekli malzeme yokluğu nedeniyle
уважа́ть кого-л. за хра́брость — cesareti için saymak
за э́то он досто́ин похвалы́ — bundan dolayı övgüye layıktır
извини́те меня за гру́бость — kabalığımı affediniz
наказа́ние за мале́йшее неповинове́ние — en küçük bir itaatsizliğin cezası
15) (свыше какого-л. предела) aşkın; fazlaему́ уже́ за со́рок — kırkını aşkın / geçkin
(вре́мя) бы́ло за́ полночь — saat geceyarısını geçmişti
16) ( указывает на направление действия) içinборо́ться за свобо́ду — özgürlük için mücadele vermek
движе́ние за мир — barış hareketi
уха́живать за больны́м — hastaya bakmak
следи́ть за игро́й — oyunu izlemek
17) ( в тостах)...a; içinза ва́ше здоро́вье! — sağlığınıza!
за мир и дру́жбу! — barış ve dostluk için!
••за по́дписью Ивано́ва — İvanov imzalı
за но́мером три — üç numaralı
о́чередь за ва́ми — sıra sizde
де́ло за деньга́ми — iş paraya kaldı
проводи́ть вре́мя за чте́нием — vaktini okumakla geçirmek
закры́ть за собо́й дверь — kapıyı üstüne kapatmak
об э́том он был оповещён за неде́лю — bu kendisine bir hafta öncesinden duyuruldu
о́чень рад за Вас — sizin için / hesabınıza çok sevindim
что он за челове́к? — o, nasıl adamdır?
что за гла́зки! — bunlar nasıl göz!
мы прие́дем за ва́ми — sizi gelip alacağız
кто отве́тствен за э́то? — bundan sorumlu kim?
де́сять мину́т не счита́лись за опозда́ние — on dakika rötardan sayılmazdı
быть за́мужем за... — karısı olmak
-
20 поздно
1) нареч. geç (vakit)по́здно но́чью — gece geç vakit, gecenin geç saatinde
ложи́ться по́здно — geç yatmak
сейча́с о́чень по́здно — vakit çok geç
я верну́сь не по́зднее, чем через час — bir saate kadar dönerim
2) безл., → сказ. geç(tir), vakti geçtiпо́здно! — iş işten geçti! olan oldu!
ещё не по́здно — henüz geç değil
опозда́й мы еще немно́го, бы́ло бы уже́ по́здно — biraz daha gecikseydik iş işten geçmiş olacaktı
См. также в других словарях:
vakit — is., kti, Ar. vaḳt 1) Zaman Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek te. Y. K. Beyatlı 2) Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler Yemek vakti. Şimdi bunun vakti değil. 3) Çağ Vaktin bilginleri. 4) Belirlenmiş olan zaman Kâhya vakit… … Çağatay Osmanlı Sözlük
vakit vakit — zf. Belli olmayan zamanlarda, ara sıra, zaman zaman Bu sevincin arasında vakit vakit bir sıkıntı geliyor. A. Gündüz … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir iki demeden (veya demeye kalmadan) — duraksamadan, karşısındakine vakit bırakmadan Sol ayağımı eline aldı, bir iki demeye kalmadan çevirdi mi, bastırdı mı, bilmiyorum. T. Dursun K … Çağatay Osmanlı Sözlük
vakit kazanmak — 1) bir şeye ayrılan süreyi azaltmak 2) karşı tarafı oyalayarak kendi hazırlanma süresini uzatmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
vakit nakittir — zaman çok değerlidir, boş yere harcanmamalıdır anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
ala keçi her vakit püsküllü oğlak doğurmaz — değerli bir şeyden her zaman istenilen verim alınmaz anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
fırsat her vakit ele geçmez — fırsat insanın eline çok seyrek geçtiği için çıkan fırsat iyi değerlendirilmelidir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
işi (bir şeye) vurmak — işi değiştirmek O vakit aktör yahut aktris işi meddahlığa vuruyor. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
HÎNE — Bir vakit … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
sohbet — is., Ar. ṣuḥbet 1) Dostça, arkadaşça konuşarak hoş bir vakit geçirme, söyleşi, yârenlik, hasbihâl Biraz evvelki sükûtu şimdi hararetli bir sohbet takip ediyordu. H. C. Yalçın 2) ed. Söyleşi Tam fikir ve sanat sohbetlerine yakışan bir çerçeve… … Çağatay Osmanlı Sözlük
EL-BUĞZU FİLLAH — Allah için buğzetmek. Bütün şiddet, adavet ve düşmanlık Cenab ı Hakk ın (C.C.) rızası dairesindedir. İhlâsı kıracak, hissî hareketten sakınmaktır.(Cay ı ibret bir hâdise: Bir vakit İmam ı Ali (R.A.) bir kâfiri yere atmış. Kılıcını çekip keseceği… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük